Çevrenizde yaşananlardan, söylenenlerden, siyaset dilinden ve üslubundan, sosyal medyada küfür ve argo terörü ortamından memnun olan var mı?
Biliyorum, yok elbette!
Birbirimizle Nasıl Konuşacağız?
Mensubu olduğumuzu iddia ettiğimiz din bizlere ne diyor?
Nasıl konuşacağız?
Nasıl söz söyleyeceğiz?
Hiç düşünüp araştırdık mı?
Araştırdıysak, emrolunan söz söyleme ve konuşma ilkelerini hayatımızda davranışa çevirebildik mi?
Hâlbuki Müslüman bireylerin ve dolayısıyla kendini Müslüman diye tanımlayan toplumların bir konuşma âdabı var. Bu âdap, edep ve üslup Kur’an’da son derece net olarak ortaya konmuş.
Bakın nasıl konuşacakmışız:
Dostça konuşacaksın. (Bakara 83)
Güzel sözlerle pozitif konuşacaksın. (İsra 23)
Kafirlere dahi en güzel sözlerle konuşacaksın. (İsra 53)
Gerçeğe sadakatle konuşacaksın. (Ali İmran 17)
Yumuşak sözle konuşacaksın. (İsra 28)
Yalansız konuşacaksın. (Hac 30)
Hakkı ve doğruyu konuşacaksın.(Ahzap 70 )
Doğruyu adaletle konuşacaksın. (Enam 152)
Anlamlı konuşacaksın. (Müminun 3)
Bugün ülkemizdeki siyasi hayata ve basın yayın hayatına, hele hele sosyal medya diye anılan internet ortamına baktığımızda bize Müslüman bir toplum denilebilir mi?
Hiç sanmıyorum!
Bu emirleri önce bileceksiniz, sonra davranış haline getireceksiniz!
Hiç kolay değil…!
Hele böyle cahil sınıfının en tehlikelisi olan yarı cahillerin sevk ve idare ettiği bir siyasal ve kültürel ortamda!
Öyleyse Bu Görüntüler Neyin Nesi?
Gerçek şu ki, bizler geleneksel din algılamasının kurbanları olup, asla Kitabımızın Müslümanı değiliz. Dahası Kuran Müslümanlığının sapıklık olarak tasvir edildiği bir ülkede yaşıyoruz. “Kuran Müslümanlığı sapıklıktır” diyen ABD/İsrail aparatı Fethullah Gülen’le, “Kuran bize yeter demek zındıklıktır” diyen Halil Konakçı veya “Kur’an Müslümanlığı Demek Dinsizlik Demektir” diyen Cüppeli Ahmet arasında dini anlayış açısından zerre fark yoktur. Kurandan uzak tutulan bir toplum nasıl konuşması gerektiğini bilmez. Bu anlayışlar bugünkü Türkiye’de iktidar tarafından siyaseten desteklenen ve yayılan anlayışlardır.
Bu sebeple propaganda gücünü ellerinde bulundururlar. Sonuçta İslamın şartını beşe bağlayan geleneksel zihin, İslam’ın yüzlerce şartının olduğunu, bu şartların topyekûn güzel ahlakı yapılandırdığını aklına bile getirmez. Namaz kılıp, oruç tutup, hacca gidivermeyi din zannedip, dinin, ahlaklı olmanın bütün kurallarını içerdiğini unutur! Dolayısıyla İslam dininin yüksek ahlakını temsil etmeden gerçekte Müslüman olunamayacağını bilmez?
Keşke;
Ülkemizin dini eğitim kadrosu ve müktesebatı, Kuran harflerini musiki halinde okutmayı din diye dayatmak yerine, kitabımızın anlamıyla buluşmamıza izin verseydi keşke! Bu olgu üzerine o kadar çok keşkemiz var ki! Keşkelerimiz keşke olmasaydı, bugün dilimiz/sözümüz belası yaşanan ve tüm ülkeye, hatta milli birlik ve bütünlüğümüze zarar veren olay ve olguların hiçbiri yaşanmazdı.
Bu olumsuz şartlar altında da olsa özellikle sosyal medyada kendilerini dindar diye tasvir edenlerin veya marka Müslümanı olanların düşük ahlakını görmek son derece üzücü.
Küfretmeyi, hakaret etmeyi, kalp kırmayı, ötekileştirmeyi, iftira etmeyi, saygısızlığı sanki dinlerinin ve imanlarının gereği gibi gören insanlığını kaybetmiş tipler ortalığı kaplamış!
Evet, çok acı bir hakikatten bahsediyorum.
Zira bu insanların bir kısmı ahlaksızlığını dininin gereği olarak görüyor. Kendisiyle iletişim kurduğunuzda onun küffara karşı cihat ettiğini düşündüğünü anlıyoruz. Sanki karşındaki kafir! Kafir olsa kötü konuşmaya ruhsat varmış gibi!
Adalet ve Kötü Söz
Peki böyle bir dinin kitabında kötü söz söylemeye ruhsat tanınmış mı?
Evet, bu hak, haksızlığa uğrayanlara tanınmış.
Nisa 148’de “Allah kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez; ancak haksızlığa uğrayan başka. Allah her şeyi işitici ve bilicidir.” Ayeti bu hakkın ifadesi ve ruhsatı!
Yarattığını en iyi, bilen ve şah damarından yakın olanın verdiği bu ruhsatla mazlumlara yol açan Yaradan, birçok ayette, toplumda adaletin sağlanmasını ve haksızlığın önlenmesini emrediyor.
Aslında buradan ilginç bir bağlam ve sonuç çıkıyor. Hakların ihlal edilmediği sağlıklı toplumlarda kötü konuşma olmaz. Zira gerek kalmaz. Demek ki; adaletle, adaletin tesis edilmesiyle kötü konuşma arasında bir ilişki söz konusudur. Adaletin olduğu toplumlarda kötülük ve kötülüğe dair her türlü fiil, kötü konuşma da dahil en aza indirgenir.
Sorun Bazı Siyasiler ve Sözde Aydınlar
Bu konuda beni rahatsız eden, toplumumuzda bazı siyasilerin ve devletlûların son derece özensiz olması. Devlet başkanı, siyasi parti liderleri, dini kültürel ve siyasal farklılıkları temsil eden önderler topluma örnek olmak zorundadırlar. Ne yazık ki bazı siyasiler, ırkçı, ayrımcı ve hakaretamiz cümleleri hoyratça kullanarak ülkeye ve insanlarına yaşattıkları felaketlerden bihaber görünüyorlar.
Kaba tavırlarıyla toplumda kin, nefret ve nifak oluşturdukları halde, bunu kasten yapmaları, nefsaniyetin ve putlarının şehvetiyle farkındalık yaşamamaları kolay affedilir değildir. Zira milyonlarca insanla helalleşmeleri kolay değildir!
Tarih boyunca halkı birbirine karşı dini ve etnik nedenlerle kışkırtan ve bundan siyasi ve maddi çıkar sağlayan siyasi figürler olmuş ve toplumlarına büyük acılar çektirmişlerdir.
Bu konuları işleyen roman, şiir, şarkı ve çeşitli sanat eserleri gelişmiş toplumlarda bir bilinç oluşturmuş ve geçmişte yaşanan trajik olaylardan ders çıkarmışlardır. Tarihe bütüncül olarak bakmış, çok ciddi eleştiriler getirmiş felsefeci ve bilim adamlarıyla ciddi mesafeler katetmişlerdir. Örneğin, Voltaire, “Kutsal Roma İmparatorluğu adıyla kendisini anan ve hala anmaya devam eden bir araya toplanmış yığın ne kutsaldır ne Romalıdır ne de imparatorluktur.” gibi bir eleştiriyi yaparak en büyük toplumsal tabuları yıkarken, “Her insan, yapmadığı tüm iyiliklerden suçludur.” şeklinde tespitlerde bulunarak, bireysel ahlak ve sorumluluk çizgisini insanlık liginde çok üstlere taşımışlardır. Ancak buna rağmen bu toplumlar 1. Ve 2. Dünya savaşı tecrübelerini ve yıkımını yaşamıştır! Bu tecrübeler barışı tesis yolundaki engelleri daha bir belirgin hale getirmiş ve çözüme dair fikir ve kurumların teşekkülünü sağlamıştır.
Kışkırtarak Sömürmek
Charlie Chaplin'in yönettiği, sinema tarihine geçmiş Büyük Diktatör adlı 1940 yapımı politik komedi filminde Nazizm ve Adolf Hitler mizah konusu yapılır. “Halkı birbirine karşı öfkelendirirsek, ekmeğini kimin çaldığını, karınlarının açlığını unuturlar!” cümlesi filmin ve kara mizahın en vurucu repliğidir.
Yine, 2002 yılı Gangs of New York (New York Çeteleri) adlı sinema filminde şöyle bir diyalog vardır.
-İsyan olmasından korkmuyor musun?
-Hayır. Her zaman fakirlerin yarısını, diğer yarısını öldürmeleri için kiralayabilirsin.
İnsanlık tarihi hakkında birazcık fikri olanlar bu sözlerin derinliğini kavrayabilir. Bu derinliğe vakıf olmayan hiç kimsenin siyaset yapmaması gerektiğini düşünüyorum. Kışkırtarak sömürmek aslında en çok bilinen, aynı zamanda en çok kullanılan melun bir metottur. Bunun aracı da dildir, sözdür!
Bu vesileyle size bir seçim tüyosu vereyeyim. O şunu vaat etmiş, bu bunu vaat etmiş, bunları geçiyorum. Çok önemli de görmüyorum doğrusu. Zira seçim zamanı vaatlerini çok ciddiye almayacak kadar yaşadım.
Önümüzdeki seçimi kötü konuşmayan, kötülük yaymayan, bu konuya azami dikkat gösteren siyasetçiler kazanacak. Çok da uzun olmayan demokrasi tarihimiz, halkı tehdit içeren kaba ve kötü konuşma üslubundan siyasi çıkar umanları cezalandırdığını göstermektedir. Demokrasi tarihimizin makul çoğunluğu KÖTÜ SÖZE geçit vermiyor.
Bazı siyasiler maalesef taraftarlarını bileştirmek, sıkılamak ve tercihlerinde sabitlemek için bunu yapıyorlar. Böyle bir usul gelişmiş Batı demokrasilerinde hiç işlemez. Artık bizde bile işlemiyor ama bizim neslimizde hâlâ bir miktar alıcısı var. Bu sosyal barışı tahrip eden anlayışın, halkın büyük bir çoğunluğuna tesir etmiyor olması, bizim hastalıklı neslimizin son bulmakta olduğunun da işareti aynı zamanda!
Halk Kavga Etmeyecek
Şu kadarını söyleyeyim, birileri ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar (ki bu uğraşıların ana sebebi ihanet değil ama sonucu ihanete çıkan bir cehalettir) halk birbiriyle kavga etmek istemiyor ve etmeyecek. Anadolu coğrafyası yüzyıllardır içten ve dıştan yapılan onca tahrike rağmen birbirinden kopmamış, milli bütünlüğünü koruma bilincini sürdürmüştür. Hep ortak akıl galip gelmiştir. Yine gelecektir. Bu toplum siyasi ve etnik farklılarını tarihte olduğu gibi zenginlik bilecek farklılıklarını felaketi olacak bir akıbete sürüklemeyecektir.
Bugün altı üstü bir seçime gidiyoruz.
14 Mayıs akşamı halk iktidarın ve muhalefetin eline bir karne verecek. Hepsi bu!
İktidar geçer not alırsa yola devam edecek, muhalefet geçer not alırsa nöbeti devralacak.
Seçime Kötülük Yakışmıyor
Peki beşerî tarih açısından onlarca kez yaşadığımız sonuçları doğuracak seçim gibi basit bir olay için hiddet ve kötü sözler içeren fiillerin ne anlamı var? Halbuki bu konuda acı toplumsal tecrübelerimiz de var.
Toplum olarak dini ritüelleri asla ihmal etmeyen bir yapıya sahibiz. Çelişkiler yumağı gibiyiz. Şekil, mihrap ve kubbe fakat bu görüntüyü temsil etmeyen bir dil ve kalp, bizim dinimizi ve ahlakımızı temsil ediyor olmaz. Değil mi?
Bize yakışmıyor.
Bu durum anlaşılabilen ve kolay açıklanabilecek bir şey değildir.
Galiba en basit izahı 2. Halife Ömer’e isnat edilen “İnandığın gibi yaşamazsan, yaşadığın gibi inanmaya başlarsın...” mottosu!
Sözüne Değer Verilenler
İşin en acı ve dramatik yanı topluma örnek olacak bir münevver sınıfımız da maalesef yok. Haksızlık etmeyelim hadi. Çok az diyelim.
Sözüne değer verilenler sınıfının en önünde, Devleti idare edenler gelir. Devlet adamları devlet vakar ve haysiyetini gözetmek ve sözlerine dikkat etmek zorundadır. Üstenci konuşmadan, sınırları aşmadan, cehaleti yaymadan, bilim temelli konuşmalıdırlar. Aksi takdirde yaşadıkları topluma çok büyük bedeller ödetirler. Rahmetli Necmettin Erbakan’ın oğlu Fatih Erbakan’ın ülkenin bunca sorunu varken, “14 Mayıs’tan sonra İlahiyat fakültelerindeki ehl-i sünnet dışı akımlara karşı gerekeni yapacağız" vaadi kapkara cehaletin ve geriliğin resmi olup anlatmak istediğime güzel bir örnektir. 21. Asrın ilk çeyreğine 2 kala adam mezhepçilik yapmayı ve sevmediği dini anlayışları ülkeden ve üniversitelerden süpürmeyi vaat edecek kadar şuur mahrumu! Üç beş tarikattan oy alacağım diye, katılmadığı anlayış sahiplerine hayatı zehredecek! Halbuki tarih doğru istikametin gösterildiği hikmetli sözlerin şahididir. Bu zavallı sözde siyasetçinin bu çağda içinde bulunduğu karanlığı resmeden sözlerine rağmen!
M.Ö 4-6 yüzyıllar arasında yaşadığı düşünülen Buda; “Bakış açılarına ve algılara takılıp kalanlar dünyayı insanları inciterek gezerler,” diyor. “Kötü konuşmanın sebebi batıl ve yanlış inançların beslediği öfke! Öfkeniz yüzünden cezalandırılmayacaksınız, öfkeniz tarafından cezalandırılacaksınız” tespitini yapan Buda döneminde yaşayan insanlar, inanın bizden farklı değildi.
M.Ö 4 yüzyılda yaşamış Yunalı Filozof Aristoteles “Sözün en güzeli, söyleyenin doğru olarak söylediği, dinleyenin de yararlandığı sözdür” diyor.
Antik Yunan filozofu Epikuros; “Değersizdir sözleri hiç bir derde derman olmamış filozofun” diyerek başta filozoflar olmak üzere toplumun ileri gelenlerin sözlerinin kıymetine dair evrensel ölçütü ortaya koyuyor.
Allah’a Yükselen Güzel Söz
Bizler; Allah tarafından yapılan “…insanlara güzel söz söyleyin…” (Bakara 83) uyarısının muhatabıyız. Firavunlara dahi "Ona yumuşak söz söyleyin, umulur ki öğüt alıp-düşünür veya içi titrer-korkar." uyarısının muhatabıyız.
“Güzel bir söz ve hoşgörü, peşinden onur kırıcı davranışlar getiren bir yardımdan daha hayırlıdır” (Bakara 263) ikazı ne anlatıyor bize?
Başa kakarak iyilik yapmaktansa, güzel söz söylemek daha iyiymiş! Değil mi?
İyilik yapmasını bilmiyor, hayır yapıyorum diye dünyada malınla insanları incitiyorsan, yapma bunu, insanlara güzel söz söyle onu da sevap hanene yazıyorum diyor Allah!
Rabbin hassas terazisini fark ettiniz mi, bilmiyorum.
Güzel söz her şeydir!
Toplumsal barışın anahtarı.
Allah’a yükselen nida!
Allah “Güzel söz Allah'a yükselir. İyi amel de güzel sözü yüceltir.” (Fatır 10) diyor.
Daha ne desin?
Allah’a yükselen sözün önemini Yunus Emre asırlar öncesinden kendi lisanıyla bizlere iletmiş.
Sözü bilen kişinin yüzünü ak ede bir söz
Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz
Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı, bal ile yağ ede bir söz
Yüzümüzü ak eden, savaşları bitiren ve barışları imar eden sözlerin sahibi olmak dileğiyle…