Gün aydın değil artık bana,
Yusuf yüzlü İbrahim öldü.
Dosttu kardeşti arkadaştı,
Candı ozandı yanandı,
Küldü kordu közdü
Millet gamlı tebessümdü
Aşıklar diyarı öksüz,
Öğrencileri yetim,
Dostları mahzun,
Türkistan sahipsiz
Hocalı çaresiz gibi sanki
Gün aydın değil artık bana,
Yusuf yüzlü İbrahim öldü.
Üç gün oldu, bir kardeşimi, bir güzel insanı, ebedi aleme uğurladık. Eşimin ciddi rahatsızlığı nedeniyle çok istememe rağmen son vazifeme yetişemedim. Üzgünüm. O günden beri, elim varmadı yazamadım. Ancak kendime geldim!
Rabbim, İbrahim’in dünya sürgününü uzatmadı. Ruhunu Allah, bedenini memleket toprağı teslim aldı. Herkes sevdi onu! Rabbim de sevdi ki erkenden yanına aldı!
Gülerken gözleri de güler, muhataplarına yaşama sevincini hissettirirdi. Onun olduğu yerde gülümsemeler ve kahkahalar eksik olmazdı. Hep gülerek resim verirdi. Büyüklere çocukluğunu hatırlatırdı, çocuklarla zaten çocuktu! Gençler, öğrencileri kendisine âşıktı desem mübalağa olmaz. Uşak yerel şivesi ile yaptığı esprilerle kırar geçirirdi. Yaradan bu neşe ve mutluluk kaynağını bizden aldı. İbrahim, tanıyanların tanımaktan mutlu olduğu müstesna bir insandı!
İyi bir akademisyendi. Öğrenciyi düşünmeye ve üretmeye nasıl sevk ettiğini, hangi metotları kullandığını anlatır fikir alışverişinde bulunurduk. Ona Allah tarafından verilmiş, sanatçı ve teatral yönünü derslerinde nasıl kullandığını, öğrencilerini nasıl derse kattığını, motive ettiğini öğrencileri ve onu yakından tanıyanlar çok iyi bilir. Belki de onun bu sanatçı yönü, onu çok iyi bir hoca yapan tarafıydı!
Samimi bir idealisti İbrahim. Ülkücüydü! Lafta değil, özde Ülkücüydü. Çok iyi Türkü de söylerdi, ama hayatı boyunca asla Türkücü olmadı! Ülkücülerin içindeki eyyamcı adamlar, ülkücülükten geçinen türkücüler onu her zaman çok rahatsız etti.
Onun söylediği türküler, memleket türküleriydi! Hani şu Cengiz Aytmatof’un Beyaz Gemi romanında anlatılan, esir olmaktansa ölmeyi tercih eden, son isteği ise, bir memleket türküsü dinledikten sonra ölmek olan Türk hükümdarının dinlemek istediği türde memleket türküleri söylerdi İbrahim!
Onu gören sanki bu adamda hiç dert yok zannederdi. Çünkü İbrahim etrafına neşe saçan, ancak gamını içinde alabildiğine yaşayan adamdı. Bu nedenle çok duyarlıydı. Ahlaklı olmak doğru olmak, insan olmanın gereğiydi ona göre. Onun sanatçı ve ince ruhu dert yumağı bu kahpe dünyaya 55 yaşına kadar dayanabildi.
Son görüşmelerimizde FETÖ ile mücadele de, nasıl çuvallandığını bol bol konuşmuştuk. Bu dönemde hukukun nasıl örselendiğini, FETÖ’den miras, dibe vurmuş yargı kurumunun, neden daha da aşağılara gittiğini, ceza hukukçusu gözüyle değerlendirir, kahreder ve çok üzülürdü. İşin doğrusu beraberce ahlaksızlıklara siyasi hatalara hem söver hem dertleşirdik. Hukuk bilmeyen cahil hakim ve savcıların ülkenin en büyük sorunu olduğunu bir ceza hukukçusu olarak mahkemelerde yaşananlardan örnekler vererek anlatırdı. İnanamıyorum hocam, olacak şey değil, derdi. Bir mahkeme nasıl savunma tanığı dinlemez, savunma delillerini toplamaz, Yargıtay böyle kararların bazılarınımaalesef onadı, bu nasıl olabilir, Müslüman Türk’e bunlar reva mıdır, derdi. Bunların Ermeni tedhişçilerden, PKK’lılar dan ne farkı var. Çatır çatır devletimizi yıkıyorlar, bu böyle gitmez, gitmemeli, diye hayıflanırdı. Ülkenin geleceğinde endişeliydi, endişeliydik!
Neden bu kadar karamsardı? Bundan sonraki makalede İbrahim’le Antalya’da son görüşmelerimizi, bu konudaki hatıralarımı anlatacağım. Uşak’ın bu güzel çocuğunun, son zamanda yaptıklarından ve düşündüklerinden bazıları bilinirse, neden bu kadar karamsar olduğunu anlaşılacaktır. İstiyorum ki bu karamsarlığın nedenleri üzerinde bu ülkenin insanları da düşünsün, fikir sahibi olsun.
Velhasıl yüzü gülen, gönlü ağlayan dertli adamdı İbrahim.
Yüreğimizi yaktın da gittin İbrahim. Sen vuslata erdin. Dünya sürgünün sol buldu. İmanla, inançla yüz akıyla darısı bizim başımıza inşallah.