Sıradan kötülüklerin insanlığa faturası büyüktür. Kurt gibi kemirir içten içe insanlığı. Tarih şahittir. Beşerin sorunlarını ortadan kaldırmak adına iddialı kurtuluş reçeteleriyle ortaya çıkanların kötülükleri, daha da şedid, daha da derin, daha da yıkıcı olmuştur. Hepsi, ama istisnasız hepsi, kötülüğün sıradanlaşmasına hizmet etmiştir. Geçmişe baktığınızda beşeri ideolojilerin oluşturduğu bir çöplükte gezersiniz! Malumatfuruş insanlık ürettiği lüzumsuz, gereksiz ve faydasız bilginin içinde boğulmakta, çırpındıkça batmaktadır. Ehemi mühimden ayıramayan, önceliklerini belirleyip planlayamayan insanoğlu, çağdaş firavunların ve sihirbazlarının elinde oyuncak olmakta, büyük acılar çekmektedir. Doğrusu Sıradan kötülüklerin insanlığa faturası büyük olmuştur ve insanlık bunun sebeplerini idrak etmedikçe olmaya devam edecektir.
Nedir “Sıradan Kötülük” ve neden çok önemli?
Otto Adolf Eichmann Nazi Almanyası savaş suçlusu. Milyonlarca kişinin esir kamplarına tehciri ve sonrasında gaz odalarında öldürülmesi işini yönetti. Savaştan sonra bir müddet Almanya’da saklandı. 1950’de sahte bir pasaportla Arjantin’e kaçtı. Burada orta ve alt kademe sayılacak işlerde çalıştı. 1960 Mayıs’ında Buenos Aires’in kenar mahallelerinden birinde Mossad ajanlarınca yeri tespit edildi ve yakalanarak İsrail’e getirildi. Siyaset Felsefecisi Hannah Arendt, Kudüs’te yargılanan ve idam edilen bu savaş suçlusunun mahkemelerini izledi ve insanlığın içinde bulunduğu kaosun sebebi olabilecek önemde bir tezi, kötülüğün sıradanlığı tezini ortaya attı. Hannah Arendt neyi anlamıştı?
Canilik içeren mahiyette büyük katliamların ve vahşiyane cinayetlerin failleri olan bu tür suçluların genelde psikopat ruhlu sadistler olduğu düşünülür. Bunları günah keçileri haline getiren basın ve yayın organları, üzücü olayların halk üzerindeki duygusal etkilerini bol bol kullanırlar. Nitekim milyonlarca Yahudi’nin katili durumunda olan Eichmann’ı da siyonist medya ve bu medyanın etki ve manipüle ettiği basın ve yayın tepe tepe kullanmıştır. Duygulara hitap eden uygun propaganda malzemeleri siyonistlerin medya üstünlüğüyle birleşince, istenen algılar fazlasıyla yaratılmış ve genellikle arzu edilen sonuçlar alınmıştır.
Ancak bu yaklaşımlar ve halka telkin edilen perspektifler gerçeği teşhise yaramadığı gibi insanlığa doğru bir bakış açısı da kazandırmamakta, tam tersine başka sorunlar doğurmaktadır. Norman Finkelstein “Holokost[1]Endüstrisi” adlı kitabında bu meseleye dikkat çekmiştir. Yazar Nazilerin anne ve babasını toplama kamplarına gönderdiği birisidir. Yani, Fiskelstein herhangi biri olarak değil, Holokost’un tüm acılarını çekmiş bir Yahudi olarak eserinde bu riyakarlığı ifşa etmiş ailesinin ve sevdiklerinin çektiği acıların istismarına hayır demiştir. Onun sesi, Holokost kullanılarak ABD’nin ve İsrail’in Ortadoğu’da yaptıklarının meşrulaştırmasına isyan ve itirazın sesi olmuştur. Sonuçta, Holokost’u yapanlarla, bu acıları istismar ederek milyarlarca dolarlık pazar oluşturup para kazananlar, aynı kumaştan adamlardır. Nazi Almanyası’nda gerçekleşen Yahudi mezaliminin etinden sütünden ve tırnağından istifade ederek bu olguyu ranta çevirenleri 2000 yılında yayınladığı kitapla deşifre edenin namuslu bir Yahudi aydın olması ayrıca önemlidir.
Hikayemize dönelim. Hannah Arendt, adı en zalim Naziler arasında zikredilen Eichmann’ı mahkemelerde izler ve sanıldığının aksine onun bir sadist ve psikopat olmadığını gözlemler. O normal bir kişidir. Birçokları gibi işinde terfi etmek istemektedir. Ne yapmışsa, emir aldığı için yapmıştır, bir askerdir ve emre uymak zorundadır. Normal insanların dünyasıdır bu! O kadar normaldir ki, korkutucu derecede normaldir Eichmann! Eşine çocuklarına ve komşularına karşı davranışları incelendiğinde normal ötesinde makbul insandır. İnsanlarla ilişkilerinde anormal hiçbir durum söz konusu değildir. Hannah Arendt bu gözlemlerden hareketle KÖTÜLÜĞÜN SIRADANLIĞI’nı farketmiş, bu kavramı ilk kez kullanarak siyaset felsefesine kazandırmıştır. Kötülük marjinal bir olgu değildir. Sıradan ve olağandır!
Kötülüğün sıradan ve rutin oluşu doğru bir tespittir ve sanıyorum eski ve yeni dünyanın en büyük sorunudur. İnsanlığın içinde bulunduğu hastalığın adıdır! Kötüyüz, kötülüğümüzü fark edemeyecek kadar da cahiliz. Zira insanlık tarihi boyunca kurulan medeniyetler, eğitim programları, ideolojiler, dinin beşere dair yorumları, kötülüğü sıradan hale getirmek için birbirleriyle yarışmışlardır.
Süreç nasıl işliyor anlamaya çalışalım. İnsan denen türün, yaptığı iş kafasında meşrulaştırdıktan sonra yapamayacağı kötülük yoktur. Vicdan olgusunun ortadan kalkmasının temeli kötülüğün meşrulaştırılmasıdır. Bir sistematik içinde emir almak yeterli bir motivasyondur. Emir aldım, bu nedenle, şu şehrin veya insanların üzerine bomba bıraktım diyen savaş pilotu, ortaya çıkan kötülükten kendini sorumlu hissetmemektedir. Dahası yapılanı kötülük olarak görmemektedir, göremez. Çünkü üretilen çeşitli değer, bilgi ve motivasyon araçları da yapılan işin meşruluğunu güçlendirir. Propaganda ve çağdaş sihirbazlıkla her türlü okus pokusun tüketicisi insanlık alemi düştüğü yeri farketmez. Düştüğü yeri bilmeyenler nereden ayağa kalkacağını da bilememektedir doğal olarak.
Örneğin Saddam bir diktatördür, halkına zulmetmektedir ve ABD bu topraklara halka barış huzur ve demokrasi getirmek için girmiştir. Bir ABD’liyi veya ehli insaf dünya vatandaşını bu tezlerle yapılacak kötülüğe kolaylıkla ikna edebilirsiniz. Dahası bunun iyilik olduğu konusunda bir algı sağlayabilirsiniz. Nitekim öyle yapılmıştır.
Bir başka örnek: Sisi Mısır’da darbe yapmıştır. Binlerce insanı öldürmüştür. İnsanları cezaevlerine doldurup darbe mahkemelerinde idama mahkum etmiştir. Ama bunlar kötülük değildir! Çünkü Sisi diktatörlüğe giden bir demokratik rejime darbe yapmıştır. Darbe yapmasaydı demokratik düzende iktidar diktatörleşecek muhaliflerini yok edecekti. Halkın yarısına yakını darbeye destek verdi, çünkü siyasal iktidar onların haklarını ellerinden alacaktı. Bu nedenle medeni dünya Sisi’yi destekledi diyerek yapılan kötülüğü iyilik diye tanıtıp, yoğun bir propagandayla bu düşünceleri etkinleştirebilirsiniz. Aynı ülkenin içinde köklü islami geleneği olan Selefi hareketinin liderlerinden biri Sisi’ye destek vererek, Allah’a kulluk görevini yerine getiriyoruz, yorumunu ortaya koyabilir[2]. Darbe , faşizm, hak, hukuk, insanlık onuru, önemli değildir. Yapılan siyasi değil, dini bir tercihdir! Allah’a kulluk etmiş olmanın iyilik olmadığını iddia etmek de zordur. Müslüman olduğu iddiasında olan cemaat, tarikat, mezhep ve meşreplerden bazıları darbeye destek vermeyi, bazıları ise darbe karşıtlığını iyilik kabul ederek davranışlarını kolaylıkla mesnetlendirebilirler.
İslam kardeşliğini kökünden dinamitleyen sözde islami gurupların birbirilerine karşı olan olumsuz tavırlarının, daha açık bir deyişle kötülüklerinin muhakkak meşru bir nedeni vardır! Dolayısıyla haklıdırlar! Uydurma bir hadise dayanarak, dinen ihtilafta rahmet olduğunu bile iddia ederler! Kendi kutsal kitaplarındaki şu ayetin onları anlatmış olma ihtimalini asla düşünmezler. Fakat onlar işlerini aralarında parçalayıp çeşitli zübürlere/kutsallatırılmış hizip kitaplarına ayırdılar. Her hizip, yalnız kendi yanındakiyle sevinip övünmektedir. (Muminun 53).
Bakara 256’da Dinde zorlama yoktur, Kehf 29’da Dileyen inansın dileyen inkar etsin, Şura 48’de Eğer yüz çevirirlerse, seni onlara bekçi olarak göndermedik. Sana düşen ancak tebliğ etmektir, Kaf 45’de, Sen onların üzerine bir zorba değilsin, uyarılarımdan korkanlara bu Kuran’la öğüt ver, Gaşiye 21-22’de Öğüt ver çünkü sen öğüt vericisin, yoksa onları zorlayacak değilsin, Yunus 99’da Rabbin dileseydi yeryüzündekilerin hepsi inanırdı, öyleyse sen mi halkı inanmaları için zorlayacaksın, ayetleri orta dururken, dinden dönenin (mürted) hükmü ölümdür kuralını fıkıh kitaplarına yazarak, yüzyıllarca uygulayıp, insanları bunun bir iyilik olduğuna ikna edebilirsiniz. Bu hükmün erkeklere uygulanıp kadınlara uygulanmayacağı gibi saçma sapan başka bir kuralı da aklını kullanmayanlara veya kullanamayanlara yutturabilirsiniz. Çünkü hadisi şerifte böyle buyurulmuştur, dahası Halife Ömer böyle uygulamıştır! Hatta Tevrat’da ve İncil’de de dinden dönmenin hükmü ölümdür. Kuranda da böyle olmalıdır, mantığı sağlıklı görülebilir. Onların muharref kitaplar olması çok da önemli değildir. Önemli olan geçmişte egemenlerin çıkarına uygun olarak üretilen, dinin ana kaynağının üzerine ve hatta dışına çıkarılarak uygulanan hükümlerin, bazılarınca üzerinde düşünülmeden iyi görülmesi, iyi olduğu hususunun propaganda yoluyla telkin edilmesidir. Anlayacağınız bütün kötülükler eleştiriye tabii tutulmadığı için mantık yanılsamalarıyla meşrulaştırılabilir, gerekçelendirilebilir. Din adına beşer yorumlarıyla kötülükler üretilebilir. Kötülüğün ve vahşetin adı El Kaide, olur, İşid olur, Taliban olur, olur da olur!
Bir başka örnek, Siyonistle, Yahudi arasındaki farkı bilmeyen, bu iki kavramı birbirinden tefrik edemeyen bir Müslümanın Yahudi’ye bakışı Hitler’den farklı değildir. Gerekçeleri bile özde benzer. Şu hadise inanır mısınız? İnananlar var!
Yahudilerin taşların ve ağaçların bile arkasına saklanacağı, buna karşın Gargat ağacından başka bütün taş ve ağaçların: "Ey Müslüman, Ey Allahın kulu, Yahudi arkamdadır, gel onu öldür" (Buhârî, Tecrid, IX, 73; Tirmizî, Birr, 25; Fiten, 2; et-Tâc, I, 25) diyeceği ifade ediliyor.
Bu hadise inanan ve bunları ciddiye alıp okuyanların adı Müslüman oluyor İslam dünyasında. Hatta bunlardan mebzul miktarda profesör olanlar var ve bu tür hadisler üzerinden çağdaş dünya gelişmelerini yorumluyorlar[3]. İnsan ne diyeceğini şaşırıyor. Taş ve ağaçlar arkamda Yahudi var gel ve öldür diyecekmiş, fakat Gargat Ağacı demeyecekmiş! Gargat Ağacı niye demeyecekmiş? Gargat Ağacı Müslüman değil miymiş? Evet değilmiş, meğer ağaç Yahudiymiş! Ağaçlara din isnat eden, zihinsel dünyalarında zalim Yahudileri arkasında saklayan “karşıt dinden bir ağaç” tasavvur eden insanların dünyasına güler misiniz ağlar mısınız? Üniversitelerde, iletişim fakültelerinde, ilahiyat fakültelerinde bunları ilim diye anlatanlar var ülkemizde ve islam aleminde!
Neyse, buradan geleceğiniz nokta şudur: İçinde akıl, mantık düşünce barındırmayan uydurma bir hadise dayanarak, resulden Yahudileri öldürme emri aldığınız iddiasıyla birçok kötülüğü meşrulaştırabilirsiniz, olağanlaştırabilirsiniz. Sonuç önemlidir ve sonuç budur! Filistinli Muhammed’i Kudüste kaçırıp canlı canlı yakarak katleden Yahudi yerleşimcilerin kendilerine göre iyi sebepleri vardır. Kimbilir bir Gargat ağacı hikayesi de tersinden onlara anlatılmış olabilir! Saldırganlık karşıtı bilinen Buda’nın takipçileri Budist rahipler, Myanmar’da Müslüman katliamının uygulayıcıları olmuşlar. Kendi dünya görüşlerinin üstünlüğüne dair derin bir inanca sahip rahipler inançlarını korumak ve yaymak adına en önemli görevi yapıyor olabilirler! Anlayacağınız onların da kendilerine göre iyi sebepleri var.
Kötülüğün sıradanlaşmasında dünya iyi durumda değil. Dünyanın en eski coğrafyalarında bulunan ve adına Müslüman denen toplulukların durumu ise hiç iyi değil. Heryerde vahşet ve zulüm hüküm sürüyor. Modern diye tabir edilen Batı Dünyası’nın farkı, ölümü ve zulümü estetize etmesi. Gerçek şu ki; bütün dünyada vahşetin sürekliliği ve yaygınlığı pek değişmiyor.
Kötülük sadece otoriteye körü körüne itaatle değil, her hal ve şartta sıradanlaşabiliyor. Nefse uymak bir sıradanlaşma sebebidir. Nefsimin arzusunu öncelerim, bundan başkasının zarar görüp görmemesini düşünmem, dediğiniz anda kötülük üretirsiniz. Benim için faydalı olan iyidir diyen bireysel ahlak da bir sıradanlaşma sebebidir. Çok param var, bankaya faize koyar, faiz alırım, bu benim faydamadır, faiz düzeninin üretmeden tüketen çarkında maddi manevi bitirilen insanlar beni ilgilendirmez, herkes başının çaresine baksın dersiniz, içinde yaşadığınız toplumu bataklığa çevirir, kötülük üretirsiniz. Kötülükler üredikçe normalleşir, meşrulaşır ve sıradanlaşır.
Neden böyledir? Çünkü her biri yaptığı kötülükten, habersizdir. Bu nedenle iyi insan kimdir sorusu hem dinimizde hem de ahlak felsefesinde önemli bir problematiktir. Şu çok iyi insandır, kimseye kötülüğü yoktur. Namazlı niyazlı, oruçlu, dualıdır. Hiç kimse ondan zarar görmemiştir algısı, iyilik ölçütü olarak topluma benimsettirilmiştir. Ayrıca daha ziyade eğitim yoluyla bireysel ahlak toplumsal hayata hakim kılınmıştır. Bireysel fayda “iyi” nin ölçütü kabul edilmektedir. Ahlak kökünü kaybedince, kötünün iyi, iyinin kötü olması kaçınılmazdır. Halbuki pasif iyinin, iyi kabul edilmesi İslam’a göre yanlıştır. İslam’da bu tür bir insan iyi değildir. Tam tersine kötünün suç ortağıdır. Kötünün bütün eylemlerinde onun ciddi payı ve desteği vardır. Toplumda ve muhafazakar ahlakta iyi diye tasvir edilen bu kişiler, Kuran ölçütleri içinde iyi sayılmazlar: “İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip, kötülükten men eden bir topluluk bulunsun, işte kurtuluşa erenler onlardır” (Ali İmrân, 3/104) ayeti mucibince kötüyle uğraşanların, savaşanların makbul olduğu görülmektedir. İyiliği emretmek ve kötülüğü yasaklamak, yasaklayamıyorsa onunla mücadele etmek Müslümanlığın gereğidir. Bu konunun Kuran’da Lokman’ın oğluna vasiyetinde ortaya koyulduğunu görmek mümkündür. Yavrum, namazı kıl, iyiliği emret kötülükten vazgeçir, ve başına gelene sabret. Çünkü bunlar yapılması gereken işlerdendir. (Lokman 17) Kötülüğe müdahale etmek zor iştir. Bu nedenle başınıza işler gelebilir, bunlara sabretmek gerekir. Kitabı Kerim’e göre ancak bunlar kurtuluşa ereceklerdir. Aktif iyi olmak gerekmektedir. Mustafa İslamoğlu’nun dediği gibi; pasif iyi aktif kötünün teşvikçisidir.[4] Daha da ötesi suç ortağıdır. Hergün kapısının önünde bir cana kıyılan insanın adam öldürmemesi topluma ne katar? İşte bu ve benzeri nedenlerle kötülük sıradanlaşır, Allah’ın istemediği, dahası sayısız ayetle uyardığı halde, insanlara felaketler getiren bireysel ahlak, toplumsal hayata hakim olur. Kendine “iyi”lerin “iyi” kabul edildiği toplumsal düzenlerde felaketlerin yaşanması kaçınılmazdır.
Düşünün, son zamanların toplumsal şoka sebep olan olayını. Konya’da bir profesör, aynı kurumda çalıştığı bir başka meslektaşını çalışma ofisinde bıçaklayarak ve boğazlayarak öldürdü. Bu profesör çevresinde kötü bir insan olarak bilinmiyordu. Evli insanların sadakatsizliği ve gayri meşru ilişkileri, gayrimeşru ilişki içinde para sızdırmalar, maddi ve manevi istismarlar, kötülüklerin kötülükleri kovalaması, bu süreçlerden kendini sorumlu hissetmeyen, kötülüğü gördüğü halde engel olmaya çalışmayan insan çevre faktörleri, sonuç felaket ve hüsran. Unutmaya yüz tutuğumuz olayı hatırlayalım. Yakın zamanda Soma’da 301 işçimiz madende hayatını kaybetti yüzlerce yetim ve dul arkada kaldı. Neydi yaşanan, sistem nasıl işledi? Soma’da kömür ocaklarını teftiş eden iş güvenliği müfettişi herşey olması gerektiği gibi diye rapor tutarken, Projelendirme ve Etüt Müdürü olarak çalışan kayınbiraderine iyilik yapıyordu. Karısının kardeşinin patronlar nezdinde itibarı belki maaşı artacaktı. Bu müfettiş ayrıca maden işçilerine de iyilik yapıyordu. Ocak hakkında olumsuz rapor düzenlediğinde ocak uzunca bir süre kapanacak ve işçiler aç kalacaktı. Madende yöneticilik yapanlarda, ocakta tehlikeli boyutlara ulaşan zehirli gaz durumunu görmezden gelirken, ilgili defterlere işlemezken, hem işçilere hem patronlara iyilik yapıyorlardı. Üretimi durdurarak patronlara zarar vermek istemedikleri gibi, işçiler işsiz kalsın ve eksik ücret alsın istemediler. İyilik yaptılar!
Rüşvet alan memuru kollayan hakim ve savcı da iyilik yapıyor. Bu memurun çoluk çocuğu aç kalmasın diye düşünebiliyor. Uçurumun kenarına geldi, bu ona ders olur bir daha yapmaz diyebiliyor.
Polis Okulu’nun sorularını, öğretmenlik veya hakimlik savcılık sınav sorularını çalıp kendi adamlarına verenlerinde büyük idealleri var. Dünyanın dört bir yanına Türkçe’yi ve Türkleri götürüyorlar! Peygamberle diz dize görüşmeler yapan bir liderleri var. Oradan çıkan kararların kötü olması mümkün olamayacağına göre, buradan neşet eden herşey iyiliktir!
Öğrenci velisinin ricasıyla veya nüfuzuyla bazı öğrencilerin notunu yükselterek ortalamalarına etki eden, üniversite sınavlarındaki puanlamayı etkileyen, iyi öğrencinin alt, kötü öğrencinin üst sıralarda yer almasını sağlayan öğretmenin de, iyi yaptığına dair bir kanaati var. Ortalama yükselterek öğrencilerinin üniversitelerde daha iyi yerleri kazanmasını sağlamış olabiliyor. Dahası çalıştığı okulun başarı sıralamasına katkı sağlıyor! Bu iyilikleri destekleyen okul idareleri de öğretmenlerini bu yolda teşvik edip, iyiliklerine iyilik katıyorlar. Başarılarını yıl sonunda yayınlanan istatistiklerde gazete haberlerinde görüyor onur duyuyorlar. Plaket Cumhuriyeti’nin kendilerine düşen alanlarında plaketlerini alıp evlerinin en güzel köşelerinde iftihar vesilesi olarak sergiliyorlar.
Sahtekar, iftiracı işbilmez memurunu disiplin cezasından kurtaran, ceza davasında yargılanmasını engelleyen üniversite idarecileri de iyilik yapıyorlar. Sahtekar memurlarının halihazırda kurumlarına, mesai arkadaşlarına ve hizmet alanlara verdiği zarardan kendilerini mesul hissetmiyorlar. Mazlumu zalim, zalimi mazlum haline getirirken kimi babalık duygusunu kimi komplekslerini tatmin ediyor. Kötüyü ve yanlışı himaye etmekte beis görmüyorlar. İyi yapıyorlar ve iyi yaptılar. Duygu bu!
Olaylara baktığınızda iyilik gibi görülen ve gösterilen sıradan kötülükler zincirini hemen farkediyorsunuz. Kötülükler böyle sıradan hale geliyor! Sonuçta büyük felaketler birbirini kovalıyor. Toplumlar bedel ödüyor. Kötülüklerin sıradan olduğu dünyada yıkımların ardı arkası kesilmiyor.
İnsanlığın sorgulamadan kabul ettiği ve hiçbir itiraz geliştirmediği zararsız gibi görünen binlerce sıradan kötülük sayılabilir. Boksu bir spor sayan ve birbirinin kafatasına, karaciğerine, çenesine tonlarla ifade edilen güçle yumruk atıp muhatabını bayıltıncaya kadar dövmeyi akli ve meşru sayan, bundan seyir zevki alan insanlığın ölçütlerine nasıl güvenelim?
Hepimiz iyi düşünmeli ve nefislerimizi sorgulamalıyız. Şura suresinin 30. Ayetinde bize iletilen “Size dokunan bir kötülük, İŞLEDİKLERİNİZİN BİR SONUCUDUR. O, bir çoğunu da affeder” mesajını bir kez daha düşünelim. Kötülüğün bu denli sıradan olduğu dünyada felaketlerden, olumsuz sonuçlardan kaçmak, kötülüklerin sürekliliğine engel olmak mümkün değil.
Bu tespitlerden sonra çözümle ilgili tezimizi ortaya koyalım. İslam Medeniyeti’nin değil ama, Kuran Medeniyeti’nin insanlığa söyleyeceği çok şey var. İnsanların çoğunu hedef alan ayetler aslında kötülüğü sıradanlaştıran insanlığı anlatır!
Kuran’da insanların çoğunun kâfir olduğu,(Nahl, 83), yoldan çıkmış olduğu (Mâide, 49), müşrik olduğu (Rûm, 42), inkarcı olduğu (İsrâ, 89), Allah’ın ayetlerinden habersiz olduğu (Yûnus, 92), zanna uyduğu (Yûnus 36), nankör olduğu(Furkân, 50), yalancı olduğu (Şuarâ, 223), iman etmediği ve Allah’a ortak koştuğu (Bakara, 100), gerçeklerden hoşlanmadığı (Zuhruf, 78), Kur’an’dan yüz çevirdiği,(Fussilet, 4), düşünmediği, (Mâide, 103), dinleyip akletmediği (Furkan 44), İman etmediği ve Allah’a şirk koşmadan iman etmediği (Yusuf 103-106), fasık ve yoldan çıkmış olduğu, (Ali İmran 110 -Araf 102), sapıklıkta olduğu (Saffat 71), başlarına gelenden ibret almadığı (Şuara -67-139), söylenir. Kötülüğü sıradanlaştıran insanoğlu bu betimlemelerin önemini ve yaşadığı kaosun sebep ve sonuçları açısından anahtar rolünü kavrayamamıştır. Kuranda açıklanan çoğunluğun bir parçası olması ihtimalini aklına bile getirmek istememektedir. Ne yazık ki, bu çoğunluğum bir parçasıdır. Allah’a şirk koştuğu için otoritelerin tesirinde yaşamakta, kolayca yoldan çıkmakta, inkâr etmektedir. Bunu yanında dünyadaki imtihan araçlarına değer verdiği ve nefsine uyduğu için iman etmemekte, şirksiz imanı bilmemekte, bilse de işine gelmemekte, Allah dışında edindiği otoritelere yanaşmakta, başta kendine olmak üzere bol bol yalan söylemekte, nefsine hoş gelmediği için de gerçeklerden hoşlanmamaktadır. Düşünmediği, dinleyip akletmediği için de anlamamaktadır. Bu haliyle ve konumuyla Allah’ın ayetlerinden habersizdir. Beşeriyet bugün geldiği nokta itibariyle kötülük üretmeye mahkumdur. Kötülüğü, süsleyerek, yaldızlayarak, meşrulaştırarak, bu konuda yeni değerler üreterek çoğaltmak zorundadır. Dahası onu iyilik kisvesine büründürmek çoğu zaman kötülüğün farkedilmeden yaygınlaşmasını sağlamaktadır. İnsanlara sorduğunuzda kendini kötü olarak tanımlayanı göremezsiniz. Herkes iyidir. En azından kötü olmayı kabullenen yoktur. Halbuki toplumsal değişim kişisel değişimden başlar. Rad suresi 11. Ayette Gerçek şu ki, insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmeden Allah onların durumunu değiştirmez; buyruluyor.
Ana problematiğimiz şudur? Hayatın her safhasında kötülük üreten, Kur’an’dan yüz çevirmiş olan insanların çoğu, içinde bulunduğu kaosu, çıkmazı nasıl farkedecektir? Kur’an’dan yüz çevirdiği için akletmeyen, düşünmeyen, ibret almayan, yalan söyleyen, zanna uyan, Allah’a şirk koşan, insanlık alemi, maddi anlamda yükseldiği yerlerde bile zihinsel ve psikolojik olarak çökmüştür. Yarattığı sistemlerin ve canavarların tehdidi altındadır. Kurtuluş reçetesi Kur’an’dadır ama, adı İslam kendisi müşrik olan bu dünya, konumunu farkedemeyecek haldedir. Markası Müslüman olanların kitapla alakaları kalmamıştır. İslam dünyasının belki de en iyisi durumunda olan ülkemizde bile mezarlıklarda risale okuyan, hadisleri ve mezhep imamlarının görüşlerini Allah’a şirk koşan binbir parçaya bölünmüş sapkın yapılar sorgulanmadan kabul görmektedir. Ülkemiz bugün Kuran Müslümanlığını sapıklık olarak gören liderleriyle birlikte, ihanet şebekesi haline gelmiş İsrail ve ABD güdümlü uluslararası bir örgütün, tasallutu altındadır. Kur’an’a altenatif olarak üretilen kitapların peşinde Müslüman olduğunu iddia etmenin bedelini hep birlikte ödüyoruz. Bütün bu yaşananları ancak Kur’an Müslümanı olan bilinç anlayabilir. Çaresi Kur’andır, reçete Kur’andadır. Mevcut eğitim sistemiyle değil çözüm üretmek yaşanılanı anlamak dahi mümkün değildir. Acil tedbir olarak Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’in önerisinin hayata geçmesi gerekiyor. Şöyle demişti üstad: “Ben olsam Müslüman Doğu'daki tüm mekteplere 'eleştirel düşünme' dersleri koyardım. Batı'nın aksine Doğu bu acımasız mektepten geçmemiştir ve birçok zaafın kaynağı budur''
İşte böyle bir eleştiri geleneği olmadığı için düşman bellediklerinin kafasını tekbirlerle kesip, kalbini ciğerini yerken poz veren vahşiler, Mekke müşrikleri safında aynı işi yapan VAHŞİ’yi temsil ettiklerini, Resulün, onun indirdiği kitabın ve dinin kafiri olduklarını bilmiyorlar. İnsanlık Kuran’a muhtaç . Kuran Medeniyeti’ni tesis etmek Allah’ın dinini Resulullah’ın mesajını hayata kazandırarak ihya etmek gerekiyor. Allah’ın kitabı ortada, rehber sorunu yok ancak ortada Kurandan sorulacağını bilen Müslüman yok!
[1] Yunanca kökenli bir kelimedir. Milyonlarca Yahudinin Naziler tarafından sistemli bir şekilde katledilişine verilen isimdir.
[2]Mısır`da Selefi Davet Hareketi Başkan Yardımcısı YasirBurhami, cumhurbaşkanlığı seçiminde Darbe mimarı eski savunma bakanı Abdulfettah es-Sisi`yi desteklemeleri kararına ilişkin, “Bu tercihimizle Allah`a kulluk etmiş oluyoruz” dedi. (//www.islahhaber.net/selefi-lider-sisiyi-destekleyerek-allaha-kulluk-ediyoruz.html)
[3] Prof. Dr. Osman Özsoy, İşte Yahudileri Korkutan Hadis. //www.haber7.com/yazarlar/prof-dr-osman-ozsoy/369423-iste-yahudileri-korkutan-hadis
[4]Mustafa İslamoğlu, Pasif iyi, aktif kötünün teşvikçisidir, (//www.mustafaislamoglu.com/yazar_1702_8_pasif-iyi-aktif-kotunun-tesvikcisidir-.html) AyrıcaBkz. Pasif iyiden aktif İyiye, Düşün Yayıncılık, İstanbul 2013.
Yılmaz kaplan 7 Yıl Önce
Ali galip hocam....kalemine yüreğine sağlık....mükemmel tesbitler.......