Çağımızın en belirgin fenomenlerinden biri de sosyal medya. Sosyal medya ile yatıp sosyal medya ile kalkıyoruz. Öyle ki, üç beş tane sosyal medya mağdurunun aldığı idare mahkemesi kararının uygulanmadığını gören, yasal yolları tüketmeyen başvurucuların müracaatıyla Anayasa Mahkemesi, derhal harekete geçiyor ve acil karar alıyor. Çünkü sosyal medya çok önemli, hayati ve acil bir konu! Bundan böyle idari yargıdan yürütmeyi durdurma veya iptal kararı alanların uygulamayan kararlarına karşı vatandaşlar başvuracağı mercii Cumhuriyet Başsavcılıkları değil Anayasa Mahkemesidir!
Konu çok acil olduğundan yasalarla kendine verilmeyen yetkileri kullanarak yapıyor böyle şeyleri yüksek mahkeme. Binlerce, on binlerce yargı mağdurunun sırada beklediği bir mahkemede sosyal medya mağdurları yargısal yolları tüketmeden önceliği alabiliyor. Bir zamanlar kanununa göre yürütmeyi durdurma yetkisi olmayan yüksek mahkemenin, bu yetkiyi aniden kullanmaya karar vermesiyle şaşırmıştık. 367 kararında da bir hoş olmuştuk. İlklere imza atan içtihadist (bu kelimeyi ben uydurdum, Türkçemize katkı olsun diye) bir mahkememiz vardı ve uysa da, uymasa da diyordu. Bir kez daha anladık ki, bizde yasamanın üzerinde yargıçlar vardır ve yargıçlar kanunlarını kendileri koyar kendileri kaldırırlar. Durumdan vazife çıkarabilirler. Vazifeyi durum haline de sokabilirler. Yeter ki istesinler.
Alınan kararın oy birliğiyle olması da enteresan. Uluslararası bir şirket, Türkiye üzerinden para kazanıyor. Türkiye’ye vergi vermiyor. Türk Mahkemeleri’nin kararlarını uygulamıyor. Ülkemizde kişisel hakları tecavüze uğrayan bireylerin haklarına büyük bir pervasızlıkla tecavüze devam ediyor. En yüksek mahkemenin verdiği karardan ise tecavüze devam, tecavüzcüye onay sonucu ortaya çıkıyor. Anayasa Mahkemesi kararıyla özgürlük adına ticari bir şirkete sorumsuzluk alanı açıyor. Şirket için herşey serbest! Müslümanlığı bir kenara bırakın, insanlığın en temel ölçütlerinden biri empati yapmaktır. Eşleri, kızları kendileri kişisel saldırıya uğrayan insanların hakları ne olacak? Bu kişilerin haklarını kim koruyacak. Oy birliğiyle böyle bir karara imza atan yüksek mahkememizin bu mağdurlar hakkında bir çözümü var mı? Hepsinin samimi ve saygıdeğer olduğunda şüphe olmayan mahkeme üyelerine bir saldırı olsa, eşleriyle kızlarıyla ilgili münasebetsiz iddialar veya ithamlar yapılsa, hangi mahkemeye gidecekler? Ülkelerindeki mahkemeler sosyal medyadan ilgili yayınların kaldırılmasına karar verse, bunları nasıl uygulatacaklar? Meseleyi milli görmedik demeleri, aldıkları karara haklılık kazandıracak mı? Sayın üyelerin bu ve benzeri konularda mağduriyeti olsaydı, böyle bir kararı oy birliğiyle alabilirler miydi? Aldıkları bu kararla mağdurların özgürlükleri kısıtlanmadı mı?
Twitter de telafisi mümkün olmayan zararı da gördük çok şükür! Anladığım şu; kişilik hakları mağduriyete uğrayanların haklarının telafisi mümkün, çünkü şeref ve haysiyet ucuz bu ülkede. Twitter’e kolaylıkla erişemeyenlerin (erişim asılında tam anlamıyla engellenemiyor bu nedenle kolaylıkla tabiri kullandık) ise telafisi imkânsız zararları söz konusu. Acaba gerekçeye Twitter şirketinin telafisi imkansız zarara uğramış olması yazılsa daha mı mantıklı olurdu? Sanıyorum Yüksek Mahkeme’nin aldığı bu karar sonrasında sosyal medya telafisi mümkün olmayan bir zarara dönüştü.
Noam Chomsky diyor ki; kanunları severim faydalıdırlar, ama uygulanmadıklarında işe yaramazlar. Ben de diyorum ki, yasamanın yaptığı kanunları sevmem, gerektiğinde ben yapar uygularım! Milli düşünmem uyguladığım kanunların çaresizlik ve kaos üretmesine de aldırmam, nasıl olsa tokmak benim elimde davul seçilmiş salakların boynundadır! Daha ne diyeyim bilmiyorum.
Bizde kanunlar işe yaramıyor. Kanunların uygulanmadığı adamına göre çarpıtıldığı bir ülkede yaşıyoruz . Rahmetli Abdürrahim Karakoç, adamına göre adlı şiirinde, Nas olur, kanun olur diktatörün sözleri / Ya ıslatır donları, ya yaşartır gözleri / Kimileri dağları dar elekten geçirir / Kimileri ya çukur, ya dağ yapar düzleri, diyor. Anlayacağınız sosyal medya önemlidir, telafisi mümkün olmayan acil durumlarda düzler çukur veya dağ yapılabilir. Adalet mi, önemli değil. Onu da bir başka üstad Özdemir Asaf Adalet adlı şiirinde anlatmış. İnsansız adalet olmaz/ Adaletsiz insan olur mu?/ Olur, olmaz olur mu!/ Ama, olmaz olsun.
Adamına göre adalet veya adaletsiz insan oluyor maalesef. Evet gerçekte mağdurların özgürlüğü kısıtlanıyor ve saldırıya uğruyor. Böyle kararlar ülkemizde hukuk adamı yetişmediğinin ve hukuk alanında ne kadar zayıf olduğumuzun kanıtı niteliğinde.
Yapılan onca olumsuz birçok eleştiriye rağmen hemen hepimiz sosyal medyanın bir parçası olmaktan kaçınamıyoruz. Şahsen ben de bu alanı 2009 dan beri kullanıyorum. Facebook kullanıcısı olarak bu imkânların eğitim amaçlı olarak kullanılabileceğini düşünüyordum. Bu doğrultuda kullanmaya çalıştım. Ancak toplumun eğitim düzeyinin, eğitim düzeyleri arasındaki farkın ve okumayan bir çoğunluğun bu alanı işgal etmiş olmasının getirdiği sonuçlar bana gösterdi ki, sosyal medyayı bir eğitim vasıtası olarak kullanmakta o kadar kolay değil. Bunun bir çok nedeni var ama her şeyden önce üniversite tahsili yapanlarda dahi okuma alışkanlığının olmadığı bir toplum olmamız sanıyorum ilk neden. Facebook arkadaş listemde 1900’e yakın insan var. Bunların çoğu öğrencilerimiz. Kimisi mezun olmuş kimisi olacak. Bu arkadaşlarımızın çoğunun ilgi alanında ne yazık ki okuma yok. Lise ve üniversite tahsili olmayanların halini varın siz tasavvur edin. Durumu bir örnekle açıklayayım. Bir gazete makalesi veya bilimsel bir makaleyi sosyal medyada yayınlarsanız, bunu genelde üç beş, taş çatlasa on kişinin okuduğunu gözlemlersiniz. Ancak kısa yazılar, çarpıcı sloganlar, metafor niteliğinde küçük yazı parçacıkları, özlü sözler, kısa kısa ayet ve hadisler yayınlandığında onlarca yüzlerce kişi okumaktadır. Bugünkü neslin nitelikli okumayla maalesef arası açıktır. Zamanının önemli bir kısmını bu tür sosyal alanlarda geçiren gençlerimiz, 600-700 kelimeden oluşan bir gazete makalesi okuyacak kadar zaman ayıramamakta, 6000-7000 kelimeden oluşan uzun sayılacak okumalara ise hiç tahammül edememektedir. Buna mukabil internetin bu tür alanlarında saatlerini günlerini geçirmektedir. Yaman bir çelişkidir! Ayrıca, ister kısa, ister uzun metinler olsun okuma yapanların daha da önemli bir sorunu vardır. Gençlerimiz okuduklarını çoğu zaman anlamamaktadırlar. Bu nedenle de yazıların altında birçok gereksiz tartışma, çekişme içeren söz ve yorumlar yazılmaktadır. Kanaatime göre eğitim sisteminin baştan aşağı reforme etme gerekliliğinin en somut göstergesidir.
Bunun yanında sosyal medya çok daha mühim patolojiler de barındırıyor. Yüzyüze konuşamayan toplumun sığınağı oldu. Geçen gün televizyonda bir eski siyasetçi (Mukadder Başeğmez) namertler alanı diye tasvir etti. Gerçekten de öyle. Fikir savaşı verdiğini sanan, Cemil Meriç’in tabiriyle idraklerine deli gömleği geçirilmiş insanların aksiyon ve hakaret alanı. Kimi cihat ediyor kimi devrim yapıyor. Yüzyüze, geldiğinde tek kelime etmeye birikimi ve cesareti olamayanların kendini kahraman hissettiği, dahası yeterli ve birikimli hissettiği yalancı pehlivanlar, kabadayılar diyarı. A-sosyal tiplerin kendini sosyal kabul ettiği rüyalar alemi. Gerçek hayatta ve sosyal medyada iki farklı kişi, bambaşka ikili kişilikler üreten bir yapı. Ağzına vur ekmeğini al tipindeki şahsiyetler, sosyal medyada iflah olmaz militanlara dönüşüyor. Öyle bir yer ki sosyal medya, rahmetli Uğur Mumcu’nun tarifiyle bilgi sahibi olmayanların fikir sahibi olduğu bir ülkede yaşadığımızın kanıtı. İlköğretim seviyesi bilgi ve görgüleriyle, ilimde sanatta fikirde felsefede koca koca laflar eden allamelerin dünyası!
Bir yalanı, provokasyon niteliğindeki bir haberi düşünmeyen insanlar vasıtasıyla o kadar çabuk yayabiliyorsunuz ki, aşağı köyde uydurduklarına, yukarı köyde inananlar çıkıyor. İnanılmaz bir bilgi kirliği. Küfretmek, hakaret etmek, kalp kırmak, ötekileştirmek, saygısızlık serbest. Argo kanundan kaçanların dili, uydurma dil tarihten kaçanların demişti, üstad Cemil Meriç, sosyal medya da kendinden, toplumundan, kültüründen kaçanların dili oldu maalesef.
Sosyal medya hızlıdır, günceldir ve ucuzdur. Doğru. Fakat gerçek hayatta suç olanın sanal hayatta suç olmadığı sanısı nereden çıkıyor? Sanalda suç yok!
Öyleyse suç işlemeye devam! Öyle mi?
Not: Bu yazımız sanıyorum 4-5 gün geç olarak yayına girmiş olacak . Bu nedenle gündem biraz daha farklılaştı. Son ki üç günde gelişen olaylar sonucu Anayasa Mahkemesi başkanımız Haşim Kılıç adına açılan sahte hesaplar ve yapılan yayınları yalanladı ve açıklama yaptı. 13Nisan 2013 de haber sitelerinde şu açıklama yer aldı: "Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim Kılıç'ın adı ve fotoğrafı kullanılarak çeşitli Twitter hesapları açıldığı ve bu sahte hesaplardan Sayın Başkan adına mesajlar gönderildiği tespit edilmiştir. Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim Kılıç'ın hali hazırda aktif olarak kullandığı her hangi bir Twitter hesabı bulunmamaktadır. Bu nedenle, kamuoyunu yanıltmaya yönelik söz konusu sahte hesaplara itibar edilmemesi saygıyla duyurulur." Açıklamada, Kılıç'ın yasal haklarını kullanacağına yönelik bir ibare olmaması dikkat çekti. (//www.sabah.com.tr/Gundem/2014/04/13/twitter-kusu-basina-dert-oldu)
Daha yayınlar belaltına inmemiş. Şükür ki inmemiş. Ancak acılı acıklı halimizdir. Yüksek mahkememizin başkanı yasal haklarını kullanamıyor gibi geldi bana. Neden? Çünkü oy birliğiyle aldıkları karar sonucu yasal hakları ortadan kaldırdılar. Bu durumda şimdilik anayasa mahkemesi başkanı ağzından yalanlar söylemek insanlara iftiralar atmak, manipülasyonlar yapmak, mahkeme başkanını zor durumda bırakmak serbest! Gülelim mi ağlayalım mı?